Hayat Filmi: Ve Hazır!… Sahne

Hayat filmi

Dikkat okuyacağınız bu makalede gerçek SEN ile sahte SENin diyaloglarına rastlayacaksınız.

Artık yorulmadınız mı?

Kendinizi bir esaret altında hissetmekten bıkmadınız mı?

Çıplak gözle görünmeyen ama her çabanızda ilerlemenizi limitleyen zincirlerinizi kırmanın zamanı gelmedi mi?

Elbette. Peki. Hazırım. Ama dur bir dakika, ben her şeyi deniyorum. Lakin doyumsuz haz isteğim, her daim mutlu olma kaygım, sevgi-her-şeyin-çözümü arayışım bir türlü bitmiyor. Yahu bu dünyaya ben niye geldim? Off… yoruldum artık. Bitse de gitsek mi ne!

Durun biraz. Hemen öyle pes etmeyelim. Hepsinin bir sebebi var. Çünkü bu sahte gerçekliği (senaryoyu) yine biz yazdık. Hem de öyle bir mükemmel senaryo yazdık ki buna ancak biz inanabilir ve biz oynayabiliriz. Oyuncuları da biz seçtik (casting). Bu öyle bir film ki şu ana kadar izlediğiniz filmlerden çok daha derin hissettirir, iliklerinize kadar işler ve çok gerçekçi gelir!

İyide kardeşim ben gerçek dünyada yaşıyorum!

O kadar emin olma. Sen gerçek olduğuna inandığın bir sahte bir dünya yarattın. Bunu ruhun (gerçek sen) yaptı. Bu dünyada SEN gerçek değilsin. Enerji boyutunda titreşerek madde düzleminde bilinçlenme çabasında olan bir gerçekliksin (sahte). Bu uzun hikaye ama artık bolca bilimsel çalışma var. Araştırıp öğrenmelisin.

Gelelim gerçek olmayan sahte gerçeklik senaryomuza. Emin olun bizler mükemmel senaristleriz. Önce içinde birçok öyküler olan güzel bir hikaye belirliyoruz. Sonra bolca dramatik, aksiyonlu, eğlenceli, hüzünlü, korku dolu sahne ve planlar ile kurguluyoruz. İlgili karakterleri hikayemizde uygun tek tek özenle seçiyoruz. Ve bolca diyaloglar, monologlar, çatışmalar ve mesajlar koyuyoruz ki aptal bilincimiz deneyerek, hata yaparak öğrensin ve akıllansın.

Elbette her film gibi, bu filminde bir sonu (ölüm) var. Ancak diğer filmlerden ayıran, belki de en umut verici yanı, film oynarken –eğer isterseniz- senaryoyu değiştirme lüksüne sahip olmanızdır.

Ama bu yıkımın başlangıcı, kırılma noktasıdır. Çünkü senaryo baştan sona yazıldı. Tüm sahneler, planlar, oyuncular, kurgular belirlendi. Kolay mı öyle pat diye senaryoyu değiştirmek? Bu kadar harcanan zaman, para, kazanılan tecrübeler, öğrenilen onca şey, arkadaşlar, aile! Tüm bunlar ne olacak? O kadar basit mi öyle her şeyi sil at, yeniden başla? Ayrıca ne gerek var ki?

Benim senaryom “şiddet, korku, cinsellik ve kötü örnek oluşturabilecek davranışlar” içermektedir. Filmin başında akıllı siyah/beyaz işaret ile de uyarıyorum. Film esnasında da bunları yapmaktan haz alıyorum. Üstelik seçtiğim karakterlerde rollerin hakkını vererek, çok gerçekçi oynuyorlar. Çoğunun gıkı çıkmıyor. Bu filminde meraklıları var! Valla baya gişe yapıyor.

Azizim geçmişte daha hazinleri vardı. Sen savaş filmlerini görmeliydin. İnsanların kitleler halinde katledilmesini konu alan filmlere ne demeli?. Nerde o eski filmler! Ne prodüksiyonlardı ama!… şimdi öyle filmler pek yapılmıyor. Her şey sanallaştı. Sosyal medya diyorlar. Herkes orda. Sahteliklerini dijitalleştiriyorlar. Duygularını iki boyuta indirgenmiş şekiller ile ifade ediyorlar.

Bu film sektörü çok acayip oldu ya!

Bu uzar gider…

Evet abilerim, ablalarım, küçüklerim; yaşadığınız hayat gerçek değil. Tıpkı izlerken kah güldüğünüz, kah ağladığınız, kah kızdığınız filmler gibi, bu gerçek sandığınız filmde bir sabun köpüğü. Işıklar sönüyor, perde açılıyor, film başlıyor. Işıklar yanıyor, perde kapanıyor, film bitiyor. Ve SON. THE END.

Sonra. Sonra yeni bir film daha. Bu böyle devam ediyor, edecek. Ta ki madde düzleminde aptal bilincimiz akıllanıp korkulardan uzak, sonsuz haz, mutluluk ve sevgiyi iliklerine kadar hissedecek bir senaryoda oynayana kadar. Artık bu ne kadar sürecekse.

Kalem bizim elimizde. Tekrar söylüyorum. Diğer filmlerden farklı olarak, bizim yazdığımız filmin senaryosunu oynarken değiştirme zeka ve yüceliğine sahibiz. Buna hakkımız var. Ancak bu çok üstün zeka ve sezgi gerektirir.Tekrar resmin bütününü görmeyi gerektirir.

Ancak size kötü bir haberim var. Bunu mevcut analitik düşünen zekamızla, rasyonellik ile gelen sezgilerimizle yapmamız mümkün değil. Akıllanma yolunda olan mevcut zihnimizle, düşünce sistemimizle denemeye kalkabilirsiniz. Ancak sadece cihazınızın ayarları ile oynar, belki bozar, belki bir süre görüntüyü netleştirir ama asla fabrika ayarlarınıza dönemezsiniz.

Reset (yeniden başlatma) düğmesine basmaktan başka çare yok. Senaryoyu orta yerinden yeniden yazmak için önceki kağıtları yakmanız, daktiloyu değiştirmeniz ve en önemlisi bir senarist olarak sizin bir üst boyuta geçmeniz şart.

İyide, illa esas kız/oğlanın bu filmde ölmesi mi gerekecek? Onlar ölürse film biter! Bunun hiç mi yolu yok? Bir değişim senaryosu modeli yaratamaz mıyız?

Neden olmasın. Sadece deneyebiliriz. Zaten denemekten başka çaremiz de yok . Mutlak doğru diye bir şey yok. Dünyamızda yaklaşık yedi milyar yıldır deneyerek kendini bu hale getirmedi mi? Başlangıçta hiçbir şey mükemmel değildi ve hiçbir zaman da olmayacak. Denemek, ilerlemek, tekrar denemek, bir öncekini yıkmak ve yeniden ilerlemek var. Tek gelişim modeli bu.

O zaman. Madem bu senaryoyu bir üst boyutta biz yazdık. O boyuta sınırlıda olsa gitmeyi deneyerek yardım alamaz mıyız?

Elbette bu mümkün. Artık daha zekiyiz. Bilim var. Din dogmalarının esiri değiliz. Mevcut ile yetinmeyip, sormak, sorgulamak ve böylelikle ilerleme kaydetmek en temel iç güdümüz. Bu kabiliyetimiz ve keşfetme ihtirasımız ile ne aşamalar kaydettik. Bu da mümkün.

Ama, öncelikle, madem bu senaryoyu gerçek biz yazdık ve her filme olduğu gibi içlerini önermeler ve mesajlar ile doldurduk, bu mesajları okumayı, analiz etmeyi ve idrak etmeyi öğrenmekle başlamalıyız. Çünkü gerçek BEN bu senaryoyu yazarken mutlaka bir bildiğim vardı. Ve umutla bunları sahte BENin anlamasını bekliyor.

Gerçek BEN filmin kurgusunu yaparken acaba mesajları nasıl almamı planlamış olabilir? Biraz düşünelim. Kafayı çalıştıralım. Filmde neler var? Karakter oyuncular; insanlar,

hayvanlar, mekânsal olarak; muazzam evren, üzerinde yaşadığımız dünya ve onun doğa olayları, tabiat ve üzerindeki bitkiler. Ve bunlar arasındaki müthiş entegrasyon, iletişim ve işbirliği dengesi.

Peki esas oğlan ve esas kızın hikayesi nedir? Amaçları nedir? Niye varlar bu filmde?

Demek ki bir hayat amacı olması gerekiyor. Ancak esas oğlan/kız bunu bilmiyor. Macera bu ya! Öğrenmesi gerekecek. Başta hiç bir şey bilmiyor. Bunu deneyerek yapması gerekecek. Ancak hayatta kalabilmesi için şüphe ve korkulara (ego) ihtiyacı var. Korkular seni bu sahte dünyada canlı tutar. Bu korkuları önce ailesi, arkadaşları sonra ilişkiler içinde toplum öğretecek. Doğrulara ve yanlışlara ihtiyaç var. Bunlar olmadan sahte dünyaya başka türlü tutunamazsın.

Fakat tüm bu öğretilenler ile çok kısıtlandığını fark edeceksin. Derinlerde bir yerlerde hep haz, mutluluk, sevgi arayışları seni durmadan dürtecek. Fark edeceksin ki cesur ve özgür olabildiğin sürece, öğretilen korku ve şüphelerden uzaklaşabildiğin oranda içindeki haza yaklaşabiliyorsun. Daha fazlasını isteyeceksin ama nafile, “kader ağlarını” örmüş bir kere.

Hayır. Mutlaka bir çıkış yolu olmalı. Aklım var, zekam var. Kullanabileceğim, ilham alabileceğim insanlar var, hayvanlar var, tabiat ana var, evren ve onun müthiş güçleri var. Tüm bunlar ile mücadele içinde olacağıma onlar ile işbirliği içinde olabilirim. Tabiattaki milyonlara canlıların nasıl büyük bir entegrasyon planı içinde hayatı deneyimlediklerini izler, inanılmaz işbirliklerini analiz eder, ilham alabilirim sanıyorum.

Doğa ve hayvanlardan korunmak için mağaralara hapsolacağıma kendi korunağımı kendim yapabilirim. Baştan belki çok güvenli, korunaklı yapamam. Her defasında bir yıkıcı faaliyet olacaktır. Bu yıkıcı faaliyetlerde zarar görebilirim, başıma her şey gelebilir. Ama bu hazin öyküler, beni hep bir sonrakinde daha güvenli, daha sağlam yapmaya motive edecektir. Şunu öğrenmiş olacağım ki beni mağaralardan çıkaran şey cesaret ile özgürlük arayışımdır. Bu her filmde unutmamam ve ihtiyacım olan şeydir.

Peki karşıma bir sürü insan çıkıyor. Kimisi beni mutlu ediyor, kimisi çok üzüyor, kimisi çok kızdırıyor. Bu karakterlerin amacı ne? Tesadüfen mi karşılaşıyorum?

Elbette hayır. Anlasana onlar sana mesaj veriyorlar. Unuttun mu? bu senaryoyu sen yazmıştın. SENİ sana kendi üzerlerinden anlatıyorlar. Seni mutlu etmeye çalışmıyorlar, sen mutlu olduğun için onlar da buna uygun rolünü oynuyorlar. Sen kendine kızdığın için onlar seni kızdıracak şeyler yapıyorlar. Seni öfkelendirecek şeyler yapıyorlar çünkü sen öfkelisin. Seni sevemiyorlar, çünkü sen kendini sevmiyorsun.

Eğer karşına çıkan birisini zayıf, güçsüz, yardıma muhtaç olarak görüyor ve hatta merhamet duygusu ile ona yardım etme ihtiyacı duyuyorsan. Kabul et. Bu SENsin. Aksi durumda asla karşına çıkmazdı. Buna emin ol. Bu asla değişmeyen evrenin kanunu. Mutlak değişim için bunu anlaman gerekiyor.

Yapacağın şey mesajı bu şekilde almak. Kendine yatırım yapman gerektiği idrakine varmak. Karşındakine geçici, suni yardımlar yapma. Kendini bu şekilde tatmin etme. Çünkü bu koşullu VERMEdir. Ona (sana) fayda sağlamaz. Aksine ona (sana) daha sürdürülebilir stratejiler ile yaklaş. Bulunduğu durumdan çıkmasının ve kalıcı olmasının çözümleri üzerinde düşün. Bu koşulsuz VERMEdir. Bunu başardığında misli ile ALACAKsındır. Aslında ilerlemeyi kendinde yapmışsındır. Bunu başardığında, sen iyi olacaksın. O figüranda sahneden hemen çekilecektir.

Karşına çıkan herkesi bu gözle izle, analiz yap, mesajları al, kabul et, işbirliğine gir. Aslında hepsi sana hizmet ediyor. Aslında bu kurgu yaşayan her birey için geçerli. Herkes herkesin oyuncusu.

Yani hepimiz hem esas oğlan/kız hem de figüranız. BİR’lik çatısından baktığında bu ne müthiş senaryolar entegrasyonu! Bu yüzden dünyayı değiştirmeye çalışmana gerek yok. Sen değiş, dünya zaten sana uyumlanacak ve değişecektir.

Gerçek ve sahte benlik

Bizler sosyal varlıklarız ve birbirimize bağımlıyız ve ihtiyacımız var. İnsan oğlunun var olması, hayat ile mücadelesi birbirimize verdiğimiz destek ile mümkün olmuştur. Ancak bir yandan da güvenli ve destekleyici ilişkiler kurmak için sınırlarımızı belirleyen çok ciddi sosyal duygusal bariyerler geliştirdik. Bugün kurduğumuz dostluklar bir dönem onun düşman-olduğu şüpheciliği filtrelerinden geçti. Tabii ki, istismar, reddedilme, terk edilme ve utanılacak şeyler ile edinilen acı deneyimler, yeni ilişkiler için riske girmek yerine duygusal acıyı sanal araçlar ile uyuşturmayı tercih ediyorsun. Cesur ve özgür ol. Karşına kim çıktı ise tüm kırılganlığına rağmen cesaretle onun gözlerinin içine bak. Seni sana yansıtacak. Çok derinlerde kendini göreceksin.

İletişimde olduğun evcil hayvanlarda benzer şekilde mesajlar verirler. Seni koşulsuz severler. Koşulsuz sevginin ne olduğunu öğrenmen için bulunmaz fırsatlar sunarlar. Eğer evcil hayvanın hırçın, asabi, huysuz ise emin ol senin içindeki dengesizliğindir. Seni lider olarak görmüyordur. Benimde köpeğim var. Daha küçük, 2 aylık. Kısa sürede tuvaletini nereye yapacağını öğrendi. Ancak bazen olmadık yere yapı veriyor. Öğrendiğim tüm teknikleri, cezaları uygulamama rağmen yine de arada yapıyor yaramaz. Mesajı önce alamadım. Bir arkadaşıma anlattığımda “benim her şeyi bu kadar ciddiye almamam gerektiğini, bazende öylesine ortalık yere koyuvermem gerektiğini anlatıyor olmasın” dedi. Teşekkürler Feyza.

Size zarar verdiği söylenen tükettiğiniz gıdalar. Onlarda size mesajlar veriyor. Ya kilo aldırarak yada hasta ederek. Bu konuda birçok destek alıyorsunuz. Ne yiyip ne yememeniz gerektiği size dikte ediliyor. Bir süre uyguluyorsunuz ama tali yola kaçış uzun sürmüyor. Değiştirmeniz gereken tükettiğiniz gıdalar değil, SİZsiniz. Bunu başardığınızda vücudunuz tüketmeniz gereken en doğru gıdalara doğru sizi sürükleyecektir emin olun. Üzerinde DÜŞÜNMENİZE hiç gerek kalmayacak.

Gerçek sen elinde mısır patlağı ile arkasına yaslanmış sahte seni izliyor. Bakalım şimdi ne yapacak? Senaryolara yeşlertirdiğim mesajları doğru algılayabilecek mi?

Demek ki neymiş. Etrafımızdaki hüzünlü, acıklı hikayelerin, olayların hepsinin bir nedeni varmış. Kolektif etkileşimde hepsinin tam da denk geldiği bir anlamı varmış. Bana düşen, insanlarla, hatta hayvanlar ile etkileşimimde kurban rolünden çıkıp, ilerlemem için bu mesajları alma ve kabul etme cesaretine sahip kral/kraliçe rolüne geri dönmem.

İyi güzelde bugüne kadar yaşadığım bu hazin deneyimlerin bıraktığı izler ve onlar ile oluşturduğum korkular, şüpheler ne olacak? Onların prangaları tüm vücudumu sardı, uğraşıyorum ama söküp atamıyorum ki? Hastalıkların pençesinden kurtulamıyorum ki?

Öncelikle yapacağın yegane şey; bunun bir film olduğunu, senaryosunun gerçek SEN yazdığını ve baş rolde de sahte SEN olduğunu hem daim hatırlamak. Taşıdığımız en büyük korku belki ölümdür. Korkmanıza gerek yok çünkü öldüğünde, sahte SEN öldüğünü bilmeyeceksin. Sadece biz (sahte dünyada olanlar) bileceğiz. Sen aslında yok olmadığını anlayacaksın. Ama biz anlayamayacağız. Bu yüzden korkularından, şüphelerinden arınmanın temel motivasyonu; bu filmin her durumda MUTLU SON ile bitiyor olmasıdır. Bu kesin.

Peki başta dedik ya, ara sırada olsa gerçek BEN makamına erişemez miyiz? Madem mutlak senarist benim. Ne oluyor, bitiyor, bu ıstırapları kendime niye yapıyorum anlayamaz mıyım?

Elbette. Zaten temel amaçta bu; madde düzleminde iken mümkün olduğunca enerji alanına geçiş yapabilmek.

İyi de nasıl?

Çok kolay. HİÇ BİR ŞEY YAPMAYARAK. Kargaşa içindeki kompleks hale getirdiğin zihninle DÜŞÜNMEYEREK. Çünkü seni bu hale getiren zaten sahte SEN. Şimdi bu karmaşık bilincinle tekrar düşünerek çözüm bulabileceğini mi zannediyorsun? BAŞARAbilseydin, BAŞARIRDIN zaten.

Yapacağın tek şey mevcut düşünce sistemini azami DURDURMAK, SUSTURMAK, YIKMAKtır. Sana suni çözümler sunanlar olacaktır; “bak ben başardım, dene, sende başarılı olacaksın“ yada “ben artık TAMAM oldum gel seni de BÜTÜN yapayım ”söylemlerinden, eylemlerinden mümkün olduğunca uzak dur.

Başkalarının şablonlarını kullanmaya asla yeltenme. Hatta geçmişteki kadim öğretiler, kutsallaştırılmış insanların yolundan gitmeye özenme, çözümü bunlarda arama. Aslında azizleri, azizeleri bu kutsallığa getiren kendileri değil, onların bu yüceliğini ticarileştiren asalaklar, koz olarak kullanan manipülatörlerdir. Amaçları seni sınırlamak ve daha kolay yönetmektir.

Bu tehlikeyi fark et. Unutma zekan ve SEN yeganesin. Asla başkasına yada bir şeylere ihtiyacın yok. Seni SENden başka kimse daha fazla bilemez. Bu denklemi sadece sen biliyorsun. Çünkü SEN yazdın, SEN çözebilirsin.

Hala nasıl mı diyorsun? Tekrar söylüyorum. Bulabildiğin her fırsatta DÜŞÜNMEME üzerine bir model geliştir. Zaman boyutunu kaybedecek eylemler (sanat; dans, müzik, resim vb.) bul ve içinde kal ama DÜŞÜNME. Bunun için boşluklar yarat. BEKLE. Bak göreceksin, etrafından herkes, herşey senin hayrına yeniden hizalanmaya başlayacak. Çünkü gerçek SEN’den sana akış olacak.

Dünyayı değiştiren insanların hayatlarını inceleyin. Ben inceledim. Hepsi de ilhamı ancak saatlerce izole ortamlarda DÜŞÜNMEDEN bekleyerek kendi gerçek BENliklerinden aldılar. Bu çok gizli bir formül değil. Aslında birçok yerde satır aralarında söyleniyor. Ama hayat telaşında uygulanması pratik olmadığı ve başardığınızda ise size göre tehlikeli şeyler deneyimlettiği için çok yanaşılamıyor.

Çünkü DÜŞÜNMEYİ bırakma eylemi gerçekte size EGO ölümü yaşatacaktır. Bildiğiniz, öğrendiğiniz, güvendiğiniz dalları kesecektir. Sizi uçurumun kenarına sürükleyecek ve atlamanızı isteyecektir. Aslında atlamaya cesaret etseniz, düşerken kanatlanıp uçacağınızı bilmenize rağmen yapamayacaksınız. Dünya üzerinde gelmiş geçmiş başarılı, ünlü, zengin, lider olarak gördüğünüz insanlar hepsi de uçurumdan atlama cesaretine sahip olmuş insanlardır. Atatürk’ün gerçek yaşam hikayesini okuyun. Emin olun onun yaşadıklarını şimdi yaşasak bir çoğumuz intihar ederdik.

Ruhumuz (gerçek SEN) sen cesursun, özgürsün diye bağırıyor. Böyle olduğunu gözümüzün içine sokarcasına her fırsatta anlatıyor. Artık değişme zamanı. Daha fazla kurban rolüne gerek yok. Bir sonraki basamağa çıkma zamanı. Paradigma değişimi kolay değil. Ama uzunca bir süredir buna hazırlanıyoruz. Hepimiz değil belki, bir çoğumuz ama birileri önde olacak, diğerleri onları izleyecek. ÖNCÜLERE ihtiyaç var.

Özgürlük bir sonraki adımı bilmemektir, risk almaktır. Belki de en büyük korkumuz ölüm değil yarının ne olacağını bilmektir. Cesaret ile özgürlük peşinde olanlar geleceğin aynı olmasından korkar. Onların motivasyonu geleceğin farklı olacağıdır. Ve her ne olacak ise cesaret ile göğüslemeye, kabul etmeye hazır olmalıyız. İşte GERÇEKLİK budur.

SON

Son Güncelleme 20 Ekim 2020 Emr


Parapsikoloji.Net sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Turgut Haspolat
2015 yılında Brezilya'da DMT aktivasyonu deneyimim oldu. Bilişim alanında çalışıyorum. Edindiğin bu tecrübeler beni özellikle günümüz dijital dönüşümün doğa ile uyumlanmak ve doğanın stratejilerinde faydanlanmak gerektiği inancına götürdü. Yeni bir çağa giriyoruz, bu çağa uyumlanmak için doğa ve içinde yaşayan tüm canlıları ile nasıl bir işbirliği sağlayabiliriz en büyük ilgi alanım haline geldi. Makalelerimi inceleyebilirsiniz : https://www.linkedin.com/in/turguthaspolat/detail/recent-activity/posts/
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

error: Korumalı İçerik!